Tüm hakiki ve öz hakiki eğitimcilerden özür diliyorum. Çok kaba bir tabir oldu. Dramatize ederek probleme dikkat çekmek istedim. Basketbolda bir koç düşünün ki hiç basketbol oynamamış, basket atamıyor veya dripling bile yapamıyor. Hemen sırıtır değil mi? Dünyadaki sınav kazandırma modellerinde de aynı durum geçerlidir.
Problem şu ki kendisi dahi teknik detayları bilmezken bunları öğretmeye çalışan öğretmenler var.
Çözüm şu ki her sene öğretime başlamadan önce öğretmenleri sınava tabi tutmalıyız. Farklı kaynaklardan hazırlanmış zor bir sınavı geçemeyen öğretmenle çalışmamak gerekiyor. Tahtada ders anlatmak ya da konu anlatmak, üstesinden gelinebilecek bir durumdur ve sınavlara hazırlık sürecinin basit bir halkasıdır. Bir öğretmen iyi konu anlatıyor diye iyi bir sınavlara hazırlık öğretmeni olmaz. İyi bir öğretmen, kaliteli soruları pratik şekilde ve farklı yollardan çözebilmeyi öğreten kişidir.
Bir öğretmen, daha önceden bildiği veya ezberlediği soruları sırayla çözebilir. Halbuki sınav hazırlıkta konular tüm işin ancak %5’ini oluşturur. İşin mühim kısmı, kalan %95’i olan farklı kaynaklardan binlerce soru çözmektir.
Bir kuyuya nereden düştü iseniz oradan çıkarsınız. Sınav kazandıran öğretmen soru çözemiyor ise kuyuya düşmüş demektir. En azından öğrencinin 3 katı soru çözecek ki keskinleşsin. Öğrenciden soru gelince de şak diye çözebilsin. Öğrenci 10 farklı branştan çalışıp soru çözüyor ise kendisine eğitimci diyen öğretmen de bir zahmet tek branştan öğrencinin 3 katı soru çözsün. Yoksa kel kalır ve verdiği ilaca kimse güvenmez.
Çocuğunu üniversite hazırlık ile ilgili bir kuruma veren velilerden istirhamım şudur ki öğrenci ile öğretmen bire birde veya sınıfta soru çözümü yapsınlar. Acaba öğretmen soru çözümünde keskin mi, yoksa yıllarca aynı örnekler ile sadece konu anlatmış ve paslanmış mı?
Veliler çırağı teslim edecekleri ustanın ustalığından emin olsunlar, kurumlarda kendilerine müşteri gibi davranıp sahte güven telkin eden kayıtçılara kanmasınlar.